OBEZİTE (ŞİŞMANLIK)
Şişmanlık, vücutta olması gerekenden fazla yağ dokusu birikmesi halidir.
Fazla kilolu olmaktan farklı bir kavramdır ve bugün için estetik bir sorun
olmaktan çok bir hastalık olarak kabul edilmektedir. Örneğin sporcu bir
kişinin kas ve kemik kitleleri daha fazla olduğu için ideal kilosundan
fazla ağırlıkta olsa bile şişman sayılmaması gerekir. Çünkü yağ dokusu
fazla değildir. Tam tersine boyuna göre ideal kiloya sahip olan bir kişide
kas ve kemik dokusu az vücut yağ kitlesi fazla ise bu kişinin kilosu fazla
değil ama yine de şişman sayılabilmektedir.
Şişmanlık tanımlamasında kullanılan bazı ölçüm yöntemleri mevcuttur.
Bunlardan biri “İdeal Kilo”dur. Kabaca kişinin boyundan 100 çıkarmakla o
kişinin ideal kilosunu hesaplamak mümkündür. Örneğin 170 cm boyundaki bir
kişinin kilosunun 70 olması gerekmektedir.
Şişmanlık sınırlarını saptamakta kullanılan bir formül de “Vücut Kitle
İndeksi (VKİ)”dir. Ağırlığın metre cinsinden boyun karesine oranı ile
hesaplanır. Örneğin yine 170 cm boyunda ve 70 kg ağırlığındaki bir
hastanın VKİ = 70/1.72 = 24.2’dir. VKİ 19-25 arasında olan kişiler normal
kilolu kişilerdir. 25-30 arası balık eti veya toplu, 30-40 arası şişman ve
40’ın üzeri ise bazı hastalıkların ortaya çıkmasına elverişli şişmalık
durumu olarak ifade edilir.
Vücut Kitle İndeksi
Bel çevresinin erkekte 102 cm, kadında 88 cm’yi geçmesi, ya da bel
çevresinin kalça çevresine oranının erkekte 0.9, kadında ise 0.8’den fazla
olması yine şişmanlık olarak değerlendirilmektedir. Bu son iki ölçüm aynı
zamanda fazla olduğunu anladığımız yağ dokusunun vücudun neresine
biriktiğini de anlamamıza yarar. Eğer yağ dokusu karında ve dolayısı ile
iç organların çevresinde birikmişse bu durumda o şişman kişide kilo
fazlalığına bağlı olarak ortaya çıkma ihtimali olan bazı ek hastalıkların
görülme oranı çok daha fazla artar. Örneğin bu kişilerde tansiyon
yüksekliği, şeker hastalığı, kalp ve beyin damarlarında tıkanma ve buna
bağlı olarak kalp krizi ve felç geçirme ihtimali, şişman olmayan veya
şişman olup da yağ dokusu karın dışındaki bölgelerde (örneğin bacak, kol
gibi) biriken kişilere göre çok daha fazladır.
Şişmanlık Gerçekten
Bir Sorun Mudur ?
Dünya Sağlık Örgütünün 1997 yılı verilerine göre dünya nüfusunun % 25’inin
VKİ’i 30’dan fazla, yani şişmandır. % 25’i ise balık eti veya topludur. %
25’lik kısmı şu anda şişman değil ancak genetik olarak şişmanlığa yatkın
durumdadır. Sadece % 25’i ne şu anda ne de gelecekte şişman olmayacak
grubu oluşturur. Görüldüğü gibi dünya nüfusunun % 75’i bu sorunla ya baş
başadır ya da hastalık için adaydır. Son on yıl içinde dünya üzerindeki
hemen bütün ülkelerde şişmanlıkta belirgin bir artış olmuştur.
Şişmanlık Nedenleri
Şişmanlığın artışına neden olan etkenler arasında yaşlılık, beslenme
alışkanlığının hazır yiyecek türüne kayması ve ayaküstü yenilen tost,
sandviç, hamburger, pizza, patates kızartması gibi yiyeceklerin fazla
tüketilmeye başlanması, kadınlarda çok doğum yapma, daha az hareketli bir
yaşam, sanayileşmiş bir toplumda yaşama, evlilik, alkol tüketimindeki
artış ve en önemli nedenlerden biri olarak genetik sayılabilir. Yaş
ilerledikçe metabolizma hızı azalacağından kilo vermek zorlaşmaktadır.
Toplum olarak beslenme tarzının özellikleri de şişmanlık için
belirleyicidir. Çok yağlı yemek türleri fazlaca tüketiliyorsa, ya da
özellikle sanayileşmekte olan ülkelerde daha çok hazır ve ayaküstü hızlı
yenilen ancak hamur ve yağdan çok zengin gıdaların tüketimi, yöresel ev
yemeklerinin yerini almaya başlamışsa şişmanlık kapıda demektir.
Kadınlarda her geçirilen gebelik vücutta fazladan kilo bırakabilir.
Özellikle kadın, gebelik sırasında gereğinden fazla kilo aldıysa ya da
doğum sonrasında bu fazla kiloları atmak için gayret göstermediyse ve çok
sayıda doğum yaptıysa yine şişmanlık adayıdır. Kişinin hayatında oluşan
bir değişiklik nedeniyle aktivitesi azaldıysa, örneğin bedensel olarak
aktif olduğu bir işten masa başı bir işe geçiş, iş bırakma veya emeklilik,
araba kullanmaya başlamak gibi nedenlerle enerji tüketimi azalabilir.
Evlilik de şişmanlığın ortaya çıkması için bir etken olabilir. Gerek
erkekte gerekse kadında, özellikle de şişmanlığa eğilimi olan kişilerde
evlilik öncesinde kilo almamak ve formda kalmak için gösterilen çaba
evlilik sonrasında pek kalmadığı için daha kolay kilo alınabilmektedir.
Alkol kullanımı da boş enerji olduğu için ve genellikle beraberinde
kalorili yiyeceklerin de tüketilmesi nedeniyle şişmanlık için hazırlayıcı
bir nedendir. Bunların yanısıra şişmanlığın ortaya çıkmasında en önemli
faktörlerden biri de genetiktir. Bazı ailelerde çocuklar da ebeveynler
gibi şişmanlığa eğilimlidir.
Bu faktörlerden bir ya da daha fazlasının bir kişide bulunması ile
şişmanlık ortaya çıkmaktadır. Ancak şu da unutulmamalıdır ki
bir kişi ancak ve
ancak harcadığından daha fazla gıda veya kalori alırsa ya da tersinden
söylersek aldığı gıda veya kaloriden daha az harcarsa şişmanlar.
Ayrıca yapısı nedeniyle şişmanlığa yol açan bazı hastalıkların olduğunu ve
bir neden yokken sonradan ortaya çıkan şişmanlık hallerinde öncelikle bir
doktora gidip, şişmanlığa bir hastalığın mı neden olduğunu anlamak
gerekmektedir.
Ne Gibi Hastalıklara
Neden Olmaktadır ?
Şişmanlık, önlem alınmaması ve uzun süre devam etmesi halinde vücutta
birçok sistemi olumsuz etkilemektedir. En çok etkilenen sistemler
kalp-damar, hormon, solunum, sindirim, genital ve idrar, kas-iskelet, deri
ve psikolojik sistemlerdir. Görüldüğü gibi etkilemediği yer yok gibidir.
Kalp-damar sisteminde damar sertliği, kalp damar hastalıkları ve kalp
krizi, kalp yetmezliği, tansiyon yüksekliği, beyin kanamaları ve felç
gelişmesine yardımcı olmaktadır. Yine şişman kişilerin kan kolesterol ve
trigliserid denilen yağlarının genellikle yüksek olduğu görülür. Bu da
damar sertliğini arttırıcı bir etkiye sahiptir.
Ailesinde şeker hastalığı olanlarda şişmanlık olması, o kişide de ve daha
erkenden şeker hastalığı ortaya çıkmasını kolaylaştırır. Ailede şeker
hastalığı olmayanlarda ise yine gizli ya da açık şeker hastalığı ortaya
çıkabilmektedir.
Şişman kız çocuklarında erken ergenlik ortaya çıkabilir. Erişkin
kadınlarda ise şişmanlık tüylenme, adet düzeninde bozulma oluşabilir.
Erişkin erkeklerde de cinsel istekte azalma, iktidarsızlık ve kısırlığa
kadar giden bozukluklar yapar.
Şişman gebelerin bebekleri büyük olabilir. Bebekler gerek anne karnında
gerekse doğduktan sonra başka sorunlarla da karşılaşabilirler.
Sindirim sisteminde yemek borusunun alt ucunda gevşeme ve mide içeriğinin
yemek borusuna geri kaçması sonucunda yemek borusu alt ucunda ülserler
gelişebilir. Ayrıca şişmanlığın uzun sürmesi halinde mide fıtığı
gelişebilir. Şişman kişilerde safra kesesi taşları daha çok görülür.
Karaciğerde yağlanma da şişmanlığın bir sonucu olarak ortaya çıkabilir.
Kanser ile şişmanlık arasındaki ilişki hep konuşulmuştur. Kadınlarda rahim
ve meme kanseri, erkeklerde ise prostat kanseri, şişman olmayanlara göre
daha fazla görülmektedir. Ayrıca prostat büyümesi de şişman erkeklerde
daha sıktır.
Solunum sisteminde kapasite azalması ve vücuttan kirli havayı
(karbondioksit) atamamak gibi bir sorun yaşanmaktadır. Gerek bu nedenle ve
gerekse de kilo almaya bağlı olarak dilde ve diğer boyun dokularında
büyüme ve uykuda sırtüstü yatarken dilin arkaya doğru giderek nefes
borusunu tıkamasına bağlı olarak kişide gece iyi uyuyamama, gece yerine
gündüz uyuklamaları, yaptığı işe konsantre olamama gibi yakınmalar ortaya
çıkar. Hem göğüs çevresindeki yağ dokusunun hem de karındaki yağ dokusunun
göğüs kafesine doğru baskı yapması ile akciğer yeterince genişleyemez ve
yetersiz havalanma ve akciğer sahalarında kolay enfeksiyon gelişmesi olur.
Özellikle karın derisinde gerilmeye bağlı çatlakların yanısıra sivilce ve
kolayca gelişebilen iltihabi cilt hastalıkları görülebilir.
Kemik ve eklemlerde kireçlenme, eklem iltihapları, topuk dikeni, bel
fıtığı ve gut hastalığı, kilo arttıkça ortaya çıkma ihtimali artan
durumlardır.
Şişman kişilerde psikososyal değişiklikler olabilmekte, sosyal yaşamdan
izole olmak isteyebilmektedirler. Aşağılık duygusu, alkol alışkanlığında
artma, fiziksel aktivitede azalma ve işsizlikte artma görülebilmektedir.
Kilo Vermenin Ne Gibi
Yararları Vardır ?
Yapılan çalışmalarda vücut kitle indeksinin 30’un üzerine çıktığı
kişilerde beraberinde bulunan hastalık ve ölüm oranlarında artış görülür.
Dolayısı ile kilo vererek vücut kitle indeksini bu kritik oranın altına
düşürerek bu sayılan zararlar azaltılmış olur. Kilo vermekle kalp-damar
sistem hastalıklarının oluşma riski azalır. Kan yağları düşer. İyi huylu
kolesterol düzeyleri artar. Kalp krizi geçirme ihtimali azalır. Yüksek
olan kan basıncı düşer. Kaybedilen her % 1’lik kilo ile kan basıncı 1 mmHg
düşer. Bir çalışmada 11 kg kayıp ile kan basıncında % 20 azalma
sağlanmıştır. Ayrıca zayıflama yoluyla kişinin kullandığı tansiyon
ilaçlarına ihtiyacı ya azalır ya da tamamen biter.
Şeker hastalarında kan şekeri kontrolü şişman kişilerde zor
yapılabilirken, kilo verme ile bu ayar çok daha kolay sağlanabilir ve
belki de kullanılan ilaçların dozlarını azaltmak mümkün olabilir.
Şişman kişilerde mevcut olan kanın kolay pıhtılaşması ve dolayısı ile
damarı tıkayabilmesi sorunu kilo verme ile azalır ya da ortadan kalkar.
Üreme ve adet düzeni ile ilgili yaşanan sorunlar da kilo verme ile
azalacaktır.
Safra kesesi hastalığı ortaya çıkma ihtimali, kilo vererek azaltılabilir.
Ayrıca safra kesesi operasyonu geçirecek kişiye cerrahi işlemin daha kolay
uygulanmasını sağlar.
Kilo verme ile kas ve iskelet sistemi üzerine binen yükün bir kısmı
kalkacağı için kireçlenme, eklem ilthapları ve bel fıtıklarında düzelme
veya rahatlama görülebilir.
Karaciğer yağlanması geriler ve mide barsak sistemine ait yakınmalar
azalır.
Nefes alıp verme ile ilgili yakınmalar ve uykusuzlukta azalma olduğu,
akciğerde sıkça görülen enfeksiyonların azaldığı gözlenir. Aynı akciğer
çok daha fazla bir vücut kitlesine hizmet etmeye çalışırken şimdi çok daha
az vücut kitlesine rahatça oksijen sağlayabilmektedir.
Kadınlarda özellikle karındaki aşırı şişmanlığa bağlı gülmek veya öksürüp
hapşırmakla idrar kaçırma sorunu azalır ya da ortadan kalkar.
Kilo vermekle hem iyi bir iş başarmış olmanın verdiği öz güven nedeniyle
hem de görsel olarak daha düzelme olduğundan kişi kendini psikolojik
açıdan daha rahat hisseder.
Tedavide Diyet
Şişmanlık tedavisindeki en önemli basamaktır. Burada bahsedilen diyet,
kısa sürede çok az hatta hiç yememekle, ya da bir cins besin maddesine
ağırlık verilerek yapılan diyetler değildir. Bu şekilde diyet yapmanın
yarardan çok zararı olacak ve sonuç alınması da son derece zorlaşacaktır.
Kısa süreli diyet yapan bir kişi istediği 3-5 kiloyu hemen
verebilmektedir. Ancak çoğu kilolu kişinin de yaşayarak tecrübe ettiği
gibi, diyeti bıraktığı ve normal yeme düzenine geçtiği anda aynı kiloları
hatta daha fazlasını geri almaktadır. Tek yönlü gıda maddeleriyle, yani
sadece sebze veya sadece makarna, et ile uygulanan diyetler de vücudun
ihtiyacı olan bazı maddeleri kişiye sağlayamaması nedeniyle bir süre sonra
bazı gıda maddelerinin eksikliğine bağlı belirtiler ve hatta hastalıklar
ortaya çıkabilmektedir. Bu eğer kısa süreli bir tek yönlü diyet olacaksa o
zaman da daha önce bahsedilen verilen kilonun aynen geri alınması
sözkonusu olacaktır. Öyleyse kilo vermede en ideal diyet hangisidir? Bu
soruya cevap vermek kolaydır ancak uygulamak sabır ister. Çünkü ideal bir
diyet, içerik olarak herşeyi içinde bulunduran ancak miktar olarak az,
kalori olarak düşük düzenlenmiş bir diyettir. Yani kişi herşeyden
yiyebilir ancak az miktarda ve günlük olarak belli bir kaloriyi geçmemek
şartıyla. Canı çok istediyse kişi hamurlu bir tatlı da yiyebilir. Ancak
buna karşılık gelecek diğer gıda maddelerinden o gün için yememesi
gerekmektedir. Hasta, doktoru ve diyetisyeni ile oturup bir hedef kilo
tesbit eder. Bu kiloya ne kadar zamanda ulaşacağını kararlaştırır. Bu
hedef kilo başlangıçta hiçbir zaman ideal kilo değildir. Genellikle
başlangıç kilosunun % 5-10’u civarında olur. Bu hedefe ulaşmak için
hastanın uygulayabileceği bir diyetin kalori miktarı saptanır. Fazla
miktarda yemek yediğini belirten birinin bir günde tükettiği gıdaların
toplam kalorisi hesaplanır ve 600-800 kalori çıkarılarak kişinin alması
gereken günlük kalori hesaplanır. Ancak günlük kalori çok özel durumlarda
ve hastanede yatarak yapılan diyetler hariç 1000 kalorinin altına
düşmemelidir. Kilosuna ve yaşına göre zaten az miktarda yemek yiyen ancak
aralarda abur cubur atıştıranlar için kalori miktarını pek de değiştirmeye
gerek olmayabilir. Bu kişilerde abur cuburu kesmenin ve aktivitesini
arttırmanın yollarını araştırmak gerekir. Eğer alınan miktar zaten az ve
aralarda atıştırma da olmuyorsa o zaman enerji harcamayla ilgili bir
problem var demektir. Çünkü daha önce de belirtildiği gibi kilo vermek
ancak alınan gıdadan daha fazlasını yakmakla, ya da yakılan enerjiden daha
azını almakla mümkündür. Kişi bu programa başlarken bunun ara hedeflerle
adım adım ilerleyeceğini ve ortalama 1,5 yıl gibi uzun bir zaman
süreceğini bilmelidir. Ancak böylece uygulanan diyet, kişide bir yeme
tarzı haline gelir ve doktor ve diyetisyenle olan takibi bittiğinde hala
bu yeme tarzına devam edip, verdiği kiloları geri almayabilir. Aksi
takdirde belli bir süre için uygulanan diyetten sonra bu şekildeki yemek
yeme, bir alışkanlık haline gelmediyse kiloları geri almak kaçınılmazdır.
İlk hedeflenen kiloya beklenen süre içinde ulaşıldıktan sonra oturup yeni
hedef ve yeni süre saptanır ve bu iş, kişi ideal kilosuna ya da kabul
edilebilir kiloya gelene kadar devam ettirilir.
Egzersizin Önemi
Egzersiz, kilo vermenin ikinci en önemli çaresidir. Egzersizin yer
almadığı bir zayıflama programı düşünülemez ve zaten başarılı olma
ihtimali de yoktur. Egzersizin tek başına bile orta derecede kilo
verdirdiği görülmüştür. Ancak fazla kilo vermek isteyen bir kişide
egzersiz tek başına arzu edilen kiloya ulaşılmasında yeterli değildir.
Fakat arzu edilen kiloya ulaştıktan sonra bu düzeyin korunmasında en
etkili yöntemdir. Kilo verdirici egzersiz türü izotonik (aerobik)
olanıdır. İzometrik egzersizler ise vücutta kas gelişimini sağlar, yağ
oranını azaltır ancak kilo verdirmede pek yararı yoktur. Düzenli egzersiz
yapan kişilerde istirahat sırasında da metabolizma hızının yüksek olduğu
gösterilmiştir. Egzersizin enerji harcatıcı etkisi sadece hareket
sırasında değil egzersizin sona erdirilmesinden sonra da devam etmektedir.
Yine egzersizin bir diğer etkisi de hareketlilik sırasında ve sonrasındaki
15 dakika boyunca yemek yeme ihtiyacı duyulmamasını sağlamasıdır. Ayrıca
düzenli egzersiz yapınca kişinin yağlı yemek yeme ihtiyacı ya da arzusu
azalmaktadır. Kilo ve yemek yeme üzerine olan bu yararlı etkilerinin
yanısıra, egzersizin, şeker hastalarında kan şekerini düşürmek, kolesterol
ve trigliserid gibi kan yağlarını azaltmak, yüksek olan kan basıncını
düşürmek, kanın pıhtılaşmasını önlemek ve kişinin psikolojik durumunu
düzelterek kendine olan güvenini sağlamak gibi birçok ek faydaları da
mevcuttur. Şişman bir kişinin kilo vermek için uygulayacağı egzersizin
türü izotonik (aerobik) yani ağarlık kaldırmayı gerektirmeyen, birçok kas
grubunu çalıştıran, yürüyüş, bisiklete binme, yüzme gibi aktiviteler
olmalıdır. Egzersiz süresi azdan başlanmalıdır. Sonuçta ulaşılması gereken
ideal egzersiz süresi haftada 2-3 gün 45-60 dakika veya haftada 4-5 kez
20-30 dakikadır. Bu egzersizi yaparken zarar görmemek için yaşa göre bazı
sınırları aşmamak gerekmektedir. Normal kilolu bireylerde egzersiz
sırasında ulaşılması gereken maksimum kalp hızının (220-yaş) olması
gerekmektedir. Şişmanlarda ise bu hız 200- (yaş X 0,5) formülü ile
hesaplanır. Ortalama olarak yukarıda bahsedilen sürede ve yaş için
maksimum olarak hesaplanan kalp hızının % 60-70’ine ulaştıran bir egzersiz
idealdir. Tabii egzersiz programına başlamadan önce özellikle kalp ve
diğer vücut sistemlerinde buna engel bir hal olup olmadığının da bir hekim
tarafından incelenmesi önem arzetmektedir.
Davranış
Değişiklikleri
Kilo almada önemli rol oynayan ve zayıflarken de yapılması ya da
yapılmaması önem kazanan bazı davranışlardan bahsetmek gerekecektir. Bu
davranışların kontrol altına alınmasını sağlayacak gruplar halindeki
tedavi yöntemlerinin yanısıra, kişinin kendi kendine dikkat edeceği bazı
konular da mevcuttur. Özellikle yemek yemeyi uyaracak uyaranlardan uzak
durmak (gıda satan dükkanların vitrinlerini seyretmemek gibi), alınacak
gıda miktarının kontrolünü kaybetmemize yol açacak ortamlarda yemek
yememek (televizyon karşısında yemek yememek gibi), daha küçük porsiyonlar
alıp gerekirse tekrar almak, küçük tabak kullanmak bunlardan bazılarıdır.
Kişinin bu çabalarına aile bireylerinin, arkadaş ve iş çevresinin de
destek vermesi, hastanın işini kolaylaştıracak önemli bir faktördür.
|